Geleneksel Filistin müziği yapan Le Trio Joubran, kendilerine has ut tınılarıyla dünya çapında kültürlerini tanıtmayı ve müzikleri aracılığıyla Filistin’in sesi olmayı sürdürüyor.
AA muhabirine konuşan grup üyeleri Samir, Adnan ve Wissam Joubran kardeşler, müzik kariyerleri, kendilerine has üçlü udu geliştirme süreci ve İsrail-Filistin çatışmalarına dair görüşlerini paylaştı.
Müzik hayatına 2004’te başladıklarını belirten Wissam Joubran, “Seneye 20. yılımızı kutlamaya hazırlanıyoruz. Şimdiye kadar 5 albümün yanı sıra birçok film için müzik yaptık. Bunun yanında dünyayı dolaşarak Filistinlilerin sesini duyurmaya çalışıyoruz.” dedi.
Wissam Joubran, grubun ismiyle özdeşleşen üçlü ut ile ilgili, tarihte ilk defa böyle bir ut ürettiklerini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Çok özel bir tını oluşturduk ve bunu duyan herkes, bu sesin Joubran Trio’ya ait olduğunu biliyor. Uda farklı bir ses ve bakış açısı getirdik. Bu yüzden eşsiz bir grubuz. Bu özel enstrümana ‘Joubran udu’ diyoruz. Yaklaşık 100 yıldan beridir Joubran ailesi olarak ut endüstrisindeyiz. En iyi ut tınısını yakalayabilmek için yıllardır çalışıyoruz. Bu yüzden üçlü udumuzun da kendimize has bir tınısı olduğunu söyleyebiliriz. Birçok kişi bana gelip kendileri için özel bir tını nasıl oluşturabileceğini soruyor. Ben de onlara her şeyden önce bir müzikal kimliğe sahip olmaları gerektiğini söylüyorum.”
“Filistin’de 1948’den beri süren bir şey bu”
Adnan Joubran da grubun ilk yıllarında, üç kardeşin Paris’te beraber yaşadığını dile getirerek, “Senede 80 ile 100 konser yaptık ve çok yoğun bir dönem geçirdik. Üçüncü albümümüzden sonra Samir Filistin’e, ben de Londra’ya taşındım. Farklı mekanlarda olmamız bize daha renkli bir kimlik kazandırdı ve bu, daha farklı eserler ortaya koymamızı sağladı. Albüm yapmak istediğimiz zaman bir araya geliyoruz ve kendi ürettiğimiz fikirleri harmanlayarak şarkılarımızı besteliyoruz. En çok uyum sağladığımız ve ilham aldığımız yerler konserler.” ifadelerini kullandı.
İsrail-Filistin çatışmalarına da değinen Adnan Joubran, “Bizim hikayemiz yeni başlamadı. 1948’den bu yana süren bir şey bu. Yaşadıklarımızın müziğimize ilham verdiğini söylemek istemiyorum ama bizim hikayemiz bu şekilde. Sahnede olmamız, müziğimiz ve kariyerimiz de bu sebeple var. O sebeple sahnede çaldığımız her bir notanın bir anlamı var ve hepsi bugün yaşananlarla bağlantılı.” dedi.
Adnan Joubran, barışı siyasetçilerin sağlaması gerektiğinin altını çizerek, “Barışı sağlayacak olan biz müzisyenler değil, siyasetçilerdir. Onlar barışı sağlarsa biz aynı sahneyi paylaşır, barışı beraber kutlarız. Bazı Filistinli ve İsrailli müzisyenler birlikte sahne aldı ama bence boşa vakit harcadı.” değerlendirmesinde bulundu.
“Bu şartlarda müziğin, savaşı durduracak bir enstrüman olacağını düşünmüyoruz”
Samir Joubran ise iki ülke arasında barışın sağlanmasına katkıda bulunmak için Le Trio Joubran’a İsrailli bir müzisyenle beraber sahne alma teklifinin birçok kez geldiğini söyleyerek, “Bu bize çok klişe geliyor. Tabii ki Joubran Trio ve Filistinliler olarak barışın olmasını istiyoruz. Beraber konser yapıp, barış etiketi koymak sorun değil ama düşünün ki İsrailli bir müzisyenle sahne alıyoruz ancak diğer tarafta binlerce çocuk katlediliyor. Dolayısıyla bu şartlarda müziğin, savaşı durduracak bir enstrüman olacağını düşünmüyoruz.” ifadelerine yer verdi.
İstanbul’da 24 Kasım’da verecekleri konsere de değinen Samir Joubran şöyle devam etti:
“Geçen ay Yunanistan’da düzenlediğimiz konsere, Filistin’deki olaylardan ötürü ben katılamadım. İlk defa Le Trio Joubran bensiz sahneye çıktı. Umarız İstanbul konserinde hep birlikte sahne alırız. Şimdiye kadar Türkiye’de çoğu kez sahne aldık. Sanırım Türkiye, Le Trio Joubran’ın en çok hayranının bulunduğu ülkelerden biri. En son ‘Masar’ adlı şarkımızın bir filmde veya dizide kullanılmasıyla ismimizden çok söz edildi. Orada çok sayıda hayranımız olduğunu biliyoruz ve hepsini konserimize gelmeye, bu zor zamanlarda mücadelemizi desteklemeye çağırıyoruz. İstanbul’da Filistinliler için yapılan dayanışma mitingini görünce çok duygulandık. Siyasetin sert, kaba ve adaletsiz yapısına rağmen toplumların, Filistin işgal edilmeden, onuruyla yaşaması gerektiğini savunmasına şahitlik ediyoruz. Türkiye’ye bu duygularla gideceğiz. Zor zamanlardan geçiyor olsak da müziğimizin Filistin için daha iyi bir hayat ve umut teşkil ettiğini düşünüyoruz.”
“Ülkemiz küçük olabilir ama Filistin ideali her zaman büyüktür”
Samir Joubran, barışın klişelerle değil, adaletle sağlanabileceğinin altını çizerek, “İsraillilerle aynı sahneyi paylaşırım ama önce yurdumu terk etmeleri lazım. Bana özgürlüğümü verdikleri, evimin içini aramadan serbest dolaşmama müsaade ettikleri zaman beraber oturur ve barışırız. Fakat senin yatak odanda yatan biriyle barışma fikrini kabul edemezsin.” diye konuştu.
Filistin sorununun nasıl çözüleceğine de değinen Samir Joubran, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Filistin ve Orta Doğu’da şartlar çok hızlı değişiyor. Sizinle konuşurken bile değişiyor. Şu an bölgede olanlar çok dramatik ve sonucun nereye varacağını bilemiyoruz. Bildiğimiz tek bir şey var. Topraklarımızda kalmaya devam edeceğiz. İşgal altında kalmama ve özgürlüğümüze kavuşma hayalini hep kuracağız. Çözüm tek devletli mi olur iki devletli mi bilmem ama tek devlet bile olsa İsrail bunu kabul etmez. Kendi ülkelerinde 7 milyon daha Filistinlinin var olmasını istemezler çünkü demografik olarak nüfuslar yarı yarıya eşitlenecek. Şu an elimizde, resmiyette olandan çok daha fazlası, yani bir ideal var. Ülkemiz küçük olabilir, ama Filistin ideali her zaman büyüktür. Bu süreç bir şekilde son bulacak, ama sonuca varana kadar maalesef çok sayıda insan hayatını kaybedecek gibi görünüyor. Mahmud Derviş bir şiirinde, ‘Pek çok asker can verdi, kimin kazandığını bilmeden’ diyor. Bulunduğumuz şartlar tam da böyle.”